Abdülmuttalib ona şu cevabı verdi:. Ben develerimin sahibiyim. Kâbe ise Allah´ındır. O kutsal mabedini koruyacak güçtedir. Şimdi surenin mealini aktaralım;. Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine ´siccil maden çamurundan pişirilmiş taş gibi sert mermiler ´ fırlatan "uçan ebabil"ler yolladı. Ve onları "asfin mekul"e çevirip ortadan kaldırdı .. Burada üzerinde duracağımız kelimeler ´tayr´, ´ebabil´, ´siccil´ ve ´asf´ tır. Bilindiği gibi ´tayr´ uçan şeye verilen genel addır. Bu surede ´tayr´ kelimesinin ´nekre´ belirsiz bir isim olarak kullanılması, bunların bildiğimiz kuşlar olmadığına dikkat çekmek içindir.
Elmalılı Hamdi Yazır bu surenin tefsirini yaparken "Bu kelimenin nekre kullanılması, bunların tanınmadık, bilinmedik garip uçucular olduğunu hatırlatmak içindir" demektedir. UFO´ların İngilizce´deki karşılığıyla tamtamına örtüşmektedir. Tahmin ediyoruz ki, merhum Hamdi Yazır, bu tefsiri yaparken bugünkü insansız uçaklar ve UFO´lar görünmüş olsaydı, herhalde onlara bir atıfta bulunup dikkat çekerdi.. Çünkü Elmalılı Tefsiri, teknolojik gelişmelere en çok vurgu yapan tefsirlerden biridir, hatta kendi dönemi için en iyisidir.
Elmalı aynı kelimenin tefsirinde "Bunlar-siz bunu uçan cisimler olarak da anlayabilirsiniz-o zamana kadar oralarda hiç görülmemiş, irili ufaklı, siyah, yeşil, beyaz, takım takım kuşlar cinsinden şeylerdi" denmektedir.
LAS PALMAS 25.1.2013 AL
Eğer surede geçen ´tayr´ kelimesi bilinen bir tür kuş olsaydı, bunların irili ufaklı olması veya değişik renklerde olması gerekmezdi. Oysa irili ufaklı ve muhtelif renklerden söz ediliyor ve bunların takım takım, yani filolar halinde saldırdığı belirtiliyor. Amon-Ra´nın dönüşünü anlatan "Yıldız Geçidi-Stargate" filmiyle, Amerika´nın uzaylılar tarafından istilasını anlatan ve yeni yeni vizyona giren filmdeki "Independent Day" uzay araçları göz önüne alınacak olsa, Ebabil-ki aşağıda izah edeceğimiz gibi ebabil, filo demektir-diye nitelendirilen kuşların ne derece hakikate uygun olduğu da anlaşılır..
Bilinen bir gerçek varsa, bu surede geçen Tayr, bildiğimiz kuşlar değildi ve o daha önce hiç görülmemişti.. Bu surede anlatılan uçucular Erbakan Hocanın Heronlardan çok daha yüksek kalite ve yetenekte yaptıklarını söylediği insansız hava araçlarına ne kadar da benzemekteydi! Bu surede geçen diğer ilginç bir kelime de Ebabil dir. Tefsirlerde Ebabil kuşunun adı olarak değil, ´uçuş şekli´ diye belirtilir.
Uçan ve aşağıdakilere ´siccil´ atan bu uçucuların uçma biçimini anlatmaya yöneliktir.
Ebabil kelimesini anlatabilmek için ´şemati´ ve ´abadid´ kelimeleri örnek verilmiştir. Şemati, askeri literatürde ´dağınık kıtaları´, ´abadid´ ise ´manga´, ´bölük´ ve ´filo´ ları ifade etmektedir. Bütünden ayrılıp küçük birlikler oluşturmaya ´abadid´ denmiştir.. Ebabil kelimesinin tekilinin olmaması da ilginçtir. Daima çokluk olarak kullanılan bir kelimedir.
Tıpkı filo gibi. Filo dendiğinde hemen aklınıza üçten fazla sayılar akla gelir. Sahabe´den ünlü müfessir İbn-i Mes´ud da bu kelimeyi ´uçan fırkalar´ diye tefsir etmiştir. Bugün buna kısaca ´filo´ diyebiliriz. Bir diğer ünlü müfessir İbni Cerir de Ebabil´i kuşun adı olarak değil, uçuş biçimlerinin vasfı olarak algılamamız gerektiğini söylemektedir ve Ebabil´i, "dört bir taraftan ayrı ayrı ve gruplar halinde uçmanın adı" diye zikretmektedir. Ancak bazı tefsirlerde, bu kelimenin ´ibbale´ kelimesinden geldiğini, ibbalenin de grup ve demet anlamına kullanıldığını bildirir.
Görülüyor ki, hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın, Fil Suresi´nde geçen ´uçucuların, bildiğimiz Ebabil Kuşlarla bir alakası yoktur. Ebabil onların adı değil, uçuş şekillerini anlatan bir özelliktir..
Casus Belli - Polis
Sonra bu uçan varlıklarla ilgili başka detaylar da vardır. Ve renkliliklerine özellikle dikkat çekiliyor. Siccil kelimesi de surede dikkat çeken bir kelimedir. Siccil kelimesi Kur´an-ı Kerim´de başka yerlerde de geçmektedir. Bir ayette ise ´müsevveme´ kelimesi ile birlikte zikredilir.
Müsevveme; nereye isabet edeceği belirlenmiş anlamına gelir. Hedefe kilitlenmiş füzeye de ´müsevveme´ denir. Siccil, tefsirlerde kabaca ´Pişmiş sıcak taş´ olarak geçer. Bugün rahatlıkla bomba diyebileceğimiz siccil kelimesinin tefsirlerdeki yorumları incelendiğinde, müfessirlerin nerde ise ´bomba´ diye nitelendirilecek bir anlamı yakalamaya çalıştıklarını hissedersiniz. Tefsirci Zamehşerinin, sanki yazılmış, tedvin edilmiş yani koordine edilmiş ve sabitleştirilmiş ateş dolu azap topları tarifi hayret vericiydi.
Siccil, keçi veya koyun gübresi iriliğinde mermi taşlar diye tanımlanmış ve kuşların bunları ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları rivayet edilmiştir.
Tık..Tık... Boommm!!!
Bir savaş uçağını ve özellikle insansız hava aracını anlatmak için acaba o devirde bundan daha güzel tanım yapılabilir miydi? İbni Abbas ise ´fındık´ tanımı yapıyor ve demir gibi çok ağır cisimler olduğunu aktarıyor. Fındığın bildiğiniz gibi üzerinde sert bir kabuk vardır ama özü yani işe yarayan kısmı içindedir. Size kurşunu hatırlatmıyor mu? Evet, bu uçan cisimlerin Ebrehe ordusuna fırlattığı bu siccil´ler onları bir anda ´asfin me´kul´ e çevirmişti. Asfin Me´kul, yenmiş kırık dökük hale gelmiş ekin demektir. Bu saldırı neticesinde onlar delik deşik edilip bitirilmişti.
Dışarıdan bakan biri, saldırının gerçekleştiği yeri, biçilmiş ve sonra çiğnenerek kırık dökük samanlara dönüşümü bir şekilde görmüşlerdir. Bu tasvir bombardıman sonrasının en güzel tanımı değil midir? Beklenen İslam medeniyetinde eşyanın ve insanların ışınlanacağı. Süleyman´ın "guduvvuha şehrun ve revahuha şehrun´ gidişi bir ay, gelişi bir ay diye nitelendirilen bineği ile Belkıs´ın tahtının, bir saniyenin de altında bir zaman içinde Yemen´den bugünkü Kudüs´e ışınlanması çağımızdaki çok önemli teknolojik gelişmelere işaret buyurmaktadır.
Altı Gün Savaşı
Sebe´ Suresi, Ayet ve devamı. Kur´an´ın ifadesinde bir gün, bizim saydıklarımızla yıldır. Demek ki, Süleyman´ın bineğinin hızı 1. Bu da saniyede ışık yılı olmaktadır. İnsanın algılayabildiği ya da varsaydığı en büyük hız şimdilik ışık hızıdır. Oysa tasavvufta ´nur hızı´ denilen ve hayalden daha süratli olan bir hız birimi vardır ışığın saniyedeki sürati bin kilometre olduğuna göre -ki ışık uzayın bütün kavislerini ve bükeylerini tarayarak geçer- Hz.
Süleyman´a verildiği belirtilen bineğin hızı ışık hızından da fazladır. Bu da aklımıza ışınlanma süratinin hızını hatırlatır. Çünkü, Belkıs´ın tahtı, göz kapayıp açıncaya kadar Yemen´den Kudüs´e taşınmıştır.. Ve üstelik bunu da "Reculün indehu mine´l- kitabi ilmün" kitabi bilgilere-ki, bu tecrübî bilgileri de anlatıyor- sahip bir adam diye vasıflandırılan bir insan başarmıştı. Bu ifadeler, bize bilimsel çalışmalarla insanlığın varabileceği sınırları ortaya koymaktadır. Çünkü bu işi yapmaya Cin taifesinden bir ´ifrit´ de talip olmuştu. Ancak onun tanıdığı süre biraz daha uzundu.
Casus belli homeland
Yani ´ayağa kalkıp oturacak kadar´ bir süre.. Süleyman bu süreyi uzun buldu ve bugünün ifadesiyle teknolojik bilgiye de sahip olan yardımcısından talep etti ve Taht bir anda hazır oldu.. Belkıs, gelip de tahtını orada bulunca ona soruldu; "Bu taht senin mi?